22 Ekim 2015 Perşembe

BEBEK VE KÖPEK ARASINDAKİ İLETİŞİM


Bebek ve köpeğin aynı evde gayet güzel yaşayabileceğini, bu konuda köpeğinize gerekli eğitimleri vermenin önemini, kist aşısı gibi uygulamanın zorunluluklarını önceki yazılarımda paylaşmıştım.

Bugün farklı bir konu var irdelemek istediğim: Bebek ve Köpek arasında iletişim.

Doğa(kızım) artık 16 aylık oldu. Yürüyor, henüz konuşamasa da kendini ifade ediyor. Etrafında olan bitenlere karşı inanılmaz ilgili ve müthiş iletişim yeteneği var. Belki de, iyi insanın özünü temsil ediyor. Yürüyüş yaptığımızda onunla göz göze gelen herkese gülümsüyor, onu kucağına almak isteyenlerin taleplerini memnuniyetle kabul ediyor ve tabi ki sokaktaki bütün kedi ve köpekleri sevmek istiyor :)

Tabi bütün bu pozitif özelliklerinin yanında yaşı itibariyle ufak tefek handikapları ve geliştirmesi gereken yönleri de var :) Herşeyden önce vücuduna tam hakimiyeti kuramamış durumda. Arada yürürken düşebiliyor mesela. Elini kolunu biraz hızlı hareket ettirebiliyor bazen...

Aslında canı ne isterse onu yapıyor Doğa. Görgü kuralları diye ifade ettiğimiz kuralların farkında değil. Doğru ve yanlış kavramlarının pek çoğunu yavaş yavaş öğreniyor. Köpeğin ve kedinin kuyruğunun çekilmemesi gerektiğini, gözlerine dokunulmaması gerektiğini...vs....bilmiyor...

Bu durumda ilk başlarda bebeğinizin köpeğiniz ile olan iletişimine dikkat etmenizde fayda var. Yaradılış olarak hiçbir köpek (ortada bir av olmadığı sürece) bir canlıya bilerek ve isteyerek zarar vermez. Tabi ki eğitimsiz, kıskanç, agresif bir köpek bebeğinize zarar verebilir... Prens Doğa'ya zarar verebilecek bir hareket yapmadı bugüne kadar. Ancak Doğa Prens'in canını pek çok kez acıttı... Dolayısıyla biz evde çoğu zaman Prens'i Doğa'dan koruyoruz :)

Gelelim yazının asıl amacına... İletişimleri nasıl? Tek kelime ile ifade etmek gerekirse: "Benzersiz". Olağanüstü, inanılmaz, muhteşem falan değil. Benzersiz. 

Prens Doğa'ya karşı tıpkı bir sabır küpü gibi. Onu incitecek bütün davranışlardan bilinçli olarak kaçınıyor. Doğa'nın bizim gibi kendine hakim olamadığını biliyor.

Peki Doğa Prens'e karşı nasıl? Aslında onun iletişimi tam bir sevgi hikayesi. Dişlerini sıkarak Prens'e doğru koşuyor, onu öpüyor, üzerine yatıyor. Sonra oyun oynamaya başlıyorlar. Doğa kendini Prens'e kovalatıyor :) Prens arkasından koştukça Doğa gülüyor. Bitmek bilmeyen enerjisi için ideal oyun arkadaşını bulmuş durumda Doğa. Her geçen gün Prens'i daha iyi tanıyor. Elinde yemekle onun kendisine doğru gelmesini sağlıyor, yemeğini Prens ile paylaşıyor. Bir ekmek parçası düşünün: Önce köpeğiniz yarısını ısırıyor, kalan yarıyı da bebeğiniz atıyor ağzına... Doktorumuz bunun bebeğin florasını geliştireceğini söylüyor.

Gerçekten dillere destan bir sevgi seli var evimizde. Oyuncular: Prens ve Doğa.

Yazdıklarım çok mu abartılı geldi? O zaman resim ve video ile başbaşa bırakayım sizi:

(video nun yüklenmesi biraz zaman alabiliyor)


Doğa Prens'e sarılırken...






25 Temmuz 2014 Cuma

SOKAK KÖPEKLERİ(MİZ) VE ONLAR İÇİN YAPABİLECEKLERİMİZ ÜZERİNE – (2.BÖLÜM)

Yürüyüş
Yine bir sabah sokak köpeklerime mamalarını verdikten sonra servisin beni aldığı durağa doğru yola koyuldum. Zamanının çoğunu oturarak veya yatarak geçiren 4 sokak köpeğimin lideri olan Maviş bir anda ayağa kalktı ve beni izlemeye başladı. Bunu gören diğer köpekler de Maviş’i izlemeye başladılar.
Evet! Arkamda köpeklerimle yürüyordum. Hiçbirinde tasma yoktu, ancak öyle mükemmel bir yürüme ahengimiz vardı ki, kendimi “Köpeklere Fısıldayan Adam” gibi hissettim. Üstelik hiç birşey yapmadan! Genelde arkamdan yürüyen köpekler zaman zaman yanıma gelip elimi yalıyorlardı. Beni durağa kadar takip ettiler. Yaklaşık 10 dakika. Bu süre zarfında normalde meskenleri olan çarşıdan epeyce uzaklaşmışlardı. Bir de yolda karşıdan karşıya geçmiştik üstelik! Bu zamana kadar köpeklerin lideri olarak mutluluk sarhoşluğu içinde olan ben bir anda durumu idrak ettim! Köpeklerim benim servise binmemle birlikte fazla bilmedikleri bir yerde yapayalnız kalacaklar ve dönüş yolunda trafik ışıkları var!
Hemen servis şoförünü aradım. 15 dakika kadar gecikeceğini öğrendiğimde ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Köpeklerimle beraber aynı yolu geri dönmeye başladım. Çarşı görüş alanımıza girdiğinde “Gidin!” diye seslendim onlara ve gerisin geri dönüp yürümeye başladım. İşe yaramamıştı! Takip bitmemişti! Köpeklerime döndüm. Elimle “Durun” işareti yaptım ve bu işareti sözlü komutumla destekledim. İşe yaradı. Hepsi durdu. Arkamı dönüp yavaş yavaş yürümeye başladım. Takip kesilmişti. Durun dediğim yerde bekliyorlardı! İzlenmek istemediğimi anladıkları anda onlar da çarşıya gidiş yolunu tutmuşlardı…
İkinci yürüyüş gününde bu sefer daha erken gittim köpeklerimin yanına. Servise bindiğim durağa kadar gidip geri döndük. Yolda fark ettiğim şey inanılmazdı. Köpeklerim yanlarında bir yaya olmadan karşıdan karşıya geçmiyorlardı! Belki ışıkların renklerini anlayamıyorlardı, ama insanları takip ederek ezilme tehlikesini atlatıyorlardı. Hayranlık duyulacak bir zekaları vardı! Artık bana servise kadar eşlik edebilirlerdi. Yolu öğrenmişlerdi ve trafik ışıklarını kullanmayı biliyorlardı.
Üçüncü gün, dördüncü gün… 3 koca yıl boyunca her gün... Her sabah köpeklerimle işe gittim. Hatta çoğu Cumartesi ve Pazar sabahı servise bindiğim durağa gittim arabamla. Arabadan inip onları besledikten sonra arabama binip eve döndüm. Rahat etmiyorlardı çünkü. Orada, o durakta saatlerce beni bekliyorlardı. Hafta sonu kavramı köpeklerde yoktu!  
Hatta Kezban işten dönüş saatimi de öğrenmişti. Dönüş yolumda beni bulup refakat ediyordu evime kadar. Bir gün dönüş yolumuz üzerinde olan bakkaldan yarım kilo sosis aldım. Kezban sosise bayılırdı! Ben de en büyük paketi almıştım. Paketi açıp yere bıraktım ve yürümeye devam ettim. Kezban’ın beni takip etmeyeceğini, sosisleri yedikten sonra çarşıya döneceğini düşünüyordum. Yanılmıştım. Kezban, alabildiği kadar sosisi ağzına almış bana doğru koşuyordu. Sosislerin çoğunu paketin içinde bırakmıştı. Ona göre sevgi daha önemliydi. Karnı ne de olsa bir şekilde doyardı! Bana doğru koşan Kezban’a sarıldım. Yanağımda bir ıslaklık hissettim. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu… 
Bir sabah çarşıya her zamankinden erken gittim köpeklerimle buluşmak için. Bir adam köpeklerimi besliyordu. Daha önce de görmüştüm bu adamı. Geçimini çöplerden çıkardığı geri dönüştürülebilir malzemeleri satarak sağlıyordu. Yanında hep iki köpeği vardı.
-          “Senden önce benimle yürürlerdi” dedi adam.
Beni tanıyordu. Köpeklerle olan iletişimimi de biliyordu. Gözlerindeki hayvan sevgisini anlamamak mümkün değildi. Zaman içinde dostluğumuz gelişti bu adamla, arkadaş olduk. Sevgi dolu, çok bilgili ve efendi bir adamdı. Köpekleri beslerken bir yandan onları öpüyor, okşuyordu. Ama eğer önyargı ile yaklaşırsanız çöpleri karıştıran bir evsizdi sadece.
Sonraki günlerde köpeklerim bir gün benimle, bir gün arkadaşımla yürüyordu…
Bugün…
Artık işe arabayla gidip geldiğimden eski yürüyüşlerimizi yapamıyoruz köpeklerimle. Arkadaşım yürüyüş işini tamamen devraldı. Köpeklerimin sağlık durumları fevkalade. Fırsat buldukça beslemeye devam ediyorum onları. Ayrıca yıllık aşılarını da yaptırıyorum. Bir taksi durağında takılıyorlar şimdi. Taksiciler çok seviyorlar köpeklerimi...
Özet
·         “Sokak köpekleri için bir kap su, bir kap mama” müthiş bir kampanya çünkü sokak köpekleri aç ve susuz kalmamalı.
·         Eğer düzenli yürüyüş yapıyorsanız sizi takip etmek isteyen sokak köpeklerine izin verin. Onların yürüyüş liderleri olun. Köpekler lider istiyor.
·         Mümkünse çevrenizdeki sokak hayvanlarının aşılarını ve özellikle pire damlalarını yaptırmaya çalışın. Köpekler sağlıklı bir yaşamı hak ediyor.
·         Eğer çocuğunuz varsa kesinlikle ona köpek sevgisini aşılayın. Köpekler onları seven insanlar istiyor.

Bu yazıyı okuduktan sonra karşılaşacağınız ilk sokak köpeğinin gözlerinin içine bakın. Onlar için çok daha fazlasını yapmak isteyeceksiniz.

Sokak Köpeklerimin mama ve su kapları

Yürüyüşlerimizden bir kare: Önde Jackson, Kezban geriden geliyor.

SOKAK KÖPEKLERİ(MİZ) VE ONLAR İÇİN YAPABİLECEKLERİMİZ ÜZERİNE – (1.BÖLÜM)

Kiminin uzaktan görse kaldırım değiştirdiği, kiminin uzaktan uzaktan sevdiği, kiminin sokakta görse sevmeden geçemediği... Türkiye’nin değişmeyen, değişmemesi gereken figürleri... Sokak köpekleri...
Dünyada benzeri azdır Türkiye’deki sokak köpeklerinin. Batı Avrupa ülkelerinde hemen hemen hiç göremezsiniz. Amerika’nın çoğu eyaletinde belediye ekiplerince toplatılırlar ve sonları genelde çok da mutlu bitmez. Türk’lerin tarihine baktığımızda 1800 lü yılların ortalarına kadar mutlu mesut yaşamışlardır. Sonra çeşitli dönemlerde fındık kabuğunu dolduramayacak sebeplerle toplatılıp maalesef katledilmişlerdir. Şu anda da kötü bir yasa tasarısı gündemde. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik öngören tasarıya göre toplatılıp “Doğal Parklara” gönderilmeleri tartışılıyor. Doğal Park denilen yerlerde en iyi ihtimalle kendi hallerine bırakılıp ölüme terk edilecekler. Böyle birşey mümkün olabilir mi? Olabilir. Tabi eğer halk olarak gereken tepkiyi göstermezsek! Şimdiye kadar gösterdik mi? Biraz. Yasa geri çekildi, düzeltileceği söyleniyor. Vs..vs..vs. Yasa ne şekilde çıkar bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o da sokak köpeklerimin hayatımda çok önemli bir yeri olduğu. Onlarsız yapamayacağım. “Sokak Hayvanları İçin Bir Kap Mama, Bir Kap Su” sloganını farkındalık yaratma adına beğensem de, aslında sokak hayvanları için çok daha fazlasını yapabileceğimizi biliyorum. Bu yazımı bana değer katan, beni olgunlaştıran tüm sokak köpeklerine ama özellikle Kezban, Maviş, Jackson ve Bogol’a ithaf ediyorum.
Başlangıç
Evimle işyeri servisimin beni aldığı durak arasında yaklaşık 3 km mesafe vardı; tam üç buçuk yıl boyunca her sabah ve her akşam bu yolu yürüdüm. Bir gün yolumun üzerinde bekleyen sokak köpeklerini fark ettim. Bir kangal kırması dişi (Kezban), bir beagle kırması (Bogol), bir safkan sakallı terrier (Jackson) ve bir Sibirya kurdu kırması (Maviş). Hepsi uyuyorlardı ve ben de usulca yanlarından geçtim. İkinci gün yine orada olduklarını görünce, üçüncü gün yanımda bir paket kuru mama ile yanlarında bitiverdim. Onları uyandırmamak için biraz uzaklarına döktüm mamayı. Akşam aynı yoldan geçtiğimde mamayı yememiş olduklarını gözlemledim. Aslında bu sonucu bekliyordum. Çoğu sokak köpeği kuru mamayı yemez. Kuru mama onların kültürlerinde yoktur. Yiyen köpekler elbette ki vardır, ancak genelde pek sevmezler. Ertesi sabah yaş mamayla beraber kuru mamayı karıştırıp verdim ve bu yöntem hemen meyvesini verdi. İştahla yediler ve kendi dünyalarına geri döndüler. Günler içerisinde iyice rutin bir hal aldı bu besleme ritüeli. Sabah bol miktarda mama, akşam bol miktarda su koyuyordum kaplarına. Artık alışveriş listemde yerleri vardı sokak köpeklerimin. Beni tanıyorlardı. Hatta beni gördükleri anda sevinçten üzerime atlıyorlardı. Yağmurluk benzeri kıyafetlerle gider olmuştum işyerine. En azından sevinçli köpeklerimin üzerimdeki hatıraları olan çamurlar yağmurlukta kalıyordu :) Yaklaşık 1 ay içerisinde mutlu bir köpek sürüm olmuştu. Zaten sitenin çarşısı içerisinde kaldıkları için sosyal hayvanlardı. Pastane çalışanları, kasap, köfteci ve pek çok dükkan sahibi tarafından seviliyorlardı ama nedense diğer insanlardan ayrı bir frekans yakalamıştık onlarla. Peki ne kadar zamanımı alıyordu onları beslemek ve sevmek? Fazla değil. En fazla günde 20 dakika. Nazım Hikmet, Saman Sarısı adlı şiirinde Abidin Dino’ya “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye sormuştu. Abidin Dino ise “Buna ne tuval yeter ne boya” cevabını vermişti Nazım’a. Benim için ise mutluluğun fotoğrafını çekmek için 4 sallanan kuyruk ve 20 dakika yeterliydi.

En saf duygusal banka hesabı
Duygusal banka hesabı kavramını duymuşsunuzdur. Duymayanlar için çok kısa bahsetmek gerekirse, “Hayatınızdaki tüm kişiler için o kişiye özel bir duygusal banka hesabınız vardır. Eğer bu hesaba yatırım yaparsanız, o zaman gerektiği zaman hesaptan çekim de yapabilirsiniz.” Genel kural şudur: Az yatırım yapıp çok çekemezsiniz. Karşılıklı güveni ve güveni oluşturan temel yatırımlardan bahseder bu kavram. Bir insana güven verirsen güven alırsın. Ama genelde verdiğin kadar alırsın.
İş özellikle sokak köpeklerine geldiğinde onların duygusal banka hesaplarının biraz farklı(!) işlediklerini görürüz. “Bana bir iyilik yap, ömür boyu benden iyilik al.” Ya da “Sana hayatım boyunca güvenmem için 5 dakika beraber yürümemiz yeterli.” 

Jackson çimin üzerinde uzanmış, kendisini sevmemi beklerken...

Kezban tüm çabalarıma rağmen kameraya bakmayı reddederken :)

Maviş kuru mamanın kokusunu incelerken :)


17 Temmuz 2014 Perşembe

Köpek ve Bebek Aynı Evde Olur mu ? - Bölüm 2

09.06.2014 - Pazartesi
07:00 - Prens’i yürüyüşe çıkarıyoruz. Bugün kızımızın dünyaya gözlerini açacağı gün. Biraz fazla bekledi içeride. Artık dışarı çıkması gerektiğini söyledi doktorumuz.
13:45 – Kızımız Doğa dünyaya “merhaba” diyor. Birkaç gün hastanede kalacağız. Can yoldaşıyla tanışmasına 2 gün var.

10.06.2014 – Salı
09:30 – Hastaneden gelip apar topar yürüyüşe çıkartıyorum oğlumu. Bütün gün yalnız kalmış, canı sıkılmış. İşin kötüsü yürüyüşümüz de kısa olacak. Zira hastaneye geri dönmem lazım. Sadece ben geldim eve. Prens biraz şaşırdı.
20:00 – Akşam yürüyüşü için buluştuk Prens ile. Yine kısa bir yürüyüş olacak. Sadece ihtiyaç giderme amaçlı. Prens birşeylerin olduğunu seziyor. Ben içeri girdikten sonra gözleri hala kapıda. Annesini bekliyor. Üzerimdeki farklı koku dikkatini çekti. Biri uyumuş dün gece göğsümde… Yürüyüşten sonra mamasını yiyor. Sanırım dün su içmemiş. Bu çok tuhaf. Genelde bütün suyu bir günde içer. Kabı tazeliyorum. Biraz da soğuk su ekliyorum. Hava çok sıcak.

10.06.2014 – Çarşamba
08:00 – Prens artık can sıkıntısından patlamak üzere. Mamasını düzenli olarak yiyor. Ama o da ne! Yine hiç su içmemiş dün. Hava çok sıcak, biraz su içmesi lazım. Endişeleniyorum. Veterinere götürüp serum vermeyi düşünüyorum. Ama o kadar zamanım yok. Hastaneye dönmeliyim. Öğleden sonra hastaneden çıkıp eve geleceğiz.
16:00 – Buluşma Anı – Anneanne, babaanne, hala, teyze, yakın akrabalardan bazıları ve DOĞA ile eve giriyoruz. Prens koşa koşa üzerimize atlıyor. 3 gündür doğru düzgün sevilmemiş. Sevgi açlığı var oğlumda. Herkese türlü şebeklikler yapıyor. Seven borçlu çıkıyor, daha çok sevilmek istiyor. Hasret gideriyor bizlerle. Ve nihayet kana kana suyunu içiyor. Çok şükür allahım!
16:15 – İlk Tanışma - Prens Doğa’yı fark ediyor. Sakınmıyoruz Doğa’yı Prens’ten. Koklamasına izin veriyoruz. O da ailemizin bir parçası artık ve Prens onu tanımalı. Prens sadece koklamakla yetiniyor.

17.07.2014
Bugün bebeğimiz dünyaya geleli 38 gün oldu.
Bugüne kadar bekledim bu yazıyı yazmak için. Çünkü köpeğimden emin olmakla beraber yerli yersiz endişelerim de vardı. Her hayvanseverin aklını kurcalayan, kafasında bir sürü “acaba” dolaşmasına neden olan endişelerdi bunlar…
Şu ana kadar Prens ve Doğa ile ilgili herşey harika. Prens Doğa’nın varlığına saygılı. Onu kabul etmiş durumda. Bir ayı aşkın süredir bu müthiş ikiliyi gözlemliyorum. Davranışlarımı tartıp gerekirse düzeltiyorum. Yanlışlarımdan ders almaya çalışıp en doğruyu bulmaya çalışıyorum.
Bebek ve köpek aynı evde olur mu? Gayet güzel olur. Ancak dikkat etmeniz gereken bazı hususlar var:
·         Eğer köpeğiniz daha önce hiçbir şekilde kimseye diş göstermemişse, kimseye hırlamamışsa, kimseyi ısırmamışsa, köpeğinizden %100 eminseniz o zaman sizin gözetiminizde köpeğinizin bebeğinizi koklamasına izin verin. Tanışmalarına izin verin.
·         Bebeğiniz dünyaya geldikten sonra köpeğinizle geçirdiğiniz zamandan kısmayın. Köpeğinize aynı ilgiyi ve alakayı göstermeye devam edin. Köpeklerde kıskançlık huyu yok. Sadece eskiye özlem var. Eğer siz bebeğiniz olduktan sonra sadece onunla ilgilenirseniz, köpeğiniz eski sevgi ve ilgi dolu günlerinize özlem duyacaktır.
·         Bebeğiniz ve köpeğinizle birlikte yapabileceğiniz aktivitelere odaklanın.  Mesela bebek arabasıyla yürüyüşe çıkarken köpeğinizi de alın.
·         Köpeğinizin aşılarını ve veteriner kontrollerini eksiksiz sürdürün.
·         Köpeğinizin bebeğinizin eşyalarıyla oynamasına izin vermeyin. Sınırları belirleyin.

Biz şimdiye kadar yukarıdaki önerilere uyarak Prens ile beraber güzel vakit geçirdik. İnsan kızımız Doğa ile köpek oğlumuz Prens’in son resimleri aşağıda J
Prens Doğa'ya bakıcılık yaparken...

Anne! Gel! Altına yapmış bu!

Ağlama Doğa, ben yanındayım. Yalayım da ağlama!

5 Nisan 2014 Cumartesi

Köpek ve Bebek Aynı Evde Olur mu ? - Bölüm 1


Hayvanseverlerin kafasındaki en büyük soru işaretlerinden biri bu. Köpeğiniz bebeğinize zarar verir mi? Kıskançlık yapar mı? Bebeğiniz köpeğiniz yüzünden hasta olur mu?...vs…vs

Bu soruların tamamının yanıtlarını size kısmetse Haziran ayında yazacağım. Zira eşim hamile. Köpek oğlumuz Prens ile insan kızımız Doğa'nın nasıl anlaşacağını eşimle beraber göreceğiz. Aslında bu satırları yazabilmek bile mutluluk verici. Hamile kaldığı anda canyoldaşına yuva bulma telaşına girenlerden değiliz biz. Zaten bu seçeneği hiç düşünmedik. Düşünemezdik de. İnsan köpek oğlundan vazgeçebilir mi? Böyle bir şey mümkün olabilir mi?

Öncelikle ne gibi problemler yaşayabileceğimizi düşündük beraber. Size garip gelebilir, ancak biz bebeğimizi ısırmasından falan çekinmiyoruz Prens’in. Zaten bugüne kadar esnemesi dışında dişlerini de görmedik.

En büyük çekincemiz bebeğimizi yalaması. Evet! Doğru okudunuz. Bebeğimizi aşırı yalamasından endişe ediyoruz.

İkinci büyük endişemiz ise bebeğimizin mamasını yemeye çalışması. Herkesin yemeğine göz dikiyor. Sizi patisiyle taciz etmese, gözleriyle taciz ediyor.
Yalaması, yemeğini yemeye çalışması. Hımm. Bunlar kabul edilebilir ve çözüm üretilebilir sorunlar olarak görülüyor.

Ben çocuk doktoru değilim, jinekolog da değilim. Ancak bir köpek sahibiyim ve “bebek ve köpek” ile ilgili çıkan hemen hemen her yazıyı takip etmeye çalışıyorum. Köpeklerin, çocukların bağışıklık sistemlerini güçlendirdikleri ve alerjen özelliklerinin ortaya çıkmasını baskıladıkları artık tüm tıp camiası tarafından kabul edilmiş durumda.

Gönüllüsü ve destekçisi olduğum Yedikule Hayvan Barınağı’nın 2014 takviminin Mart ayı sayfasında bir alıntı: “Hamilelik sürecinde evinizde beslediğiniz ve bakımı yapılmış hayvanınızın sizinle birlikte aynı ortamda yaşamasında bir sakınca yoktur. Hamilelik nedeni ile evcil hayvanınızı evden uzaklaştırmak gereksizdir. – Op Dr. Hüseyin Mutlu (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı)
Keza, International Hospital’da bizim doğum takibimizi gerçekleştiren Op. Dr. İlknur Çitil Hanım da köpeğimizin herhangi bir negatif etki yaratmayacağını söylemişti. İlk sorduğumuz sorulardan biri buydu…
Bakalım, eğer herşey yolunda giderse wallpaper olacak nitelikte fotoğraflar paylaşmaya çalışacağım sizinle.





24 Mart 2014 Pazartesi

Köpeğinize Oyun Öğretmek

Prens yeni  bir oyun öğrendi. Önünde birbirinin aynısı 3 kağıt bardak var. Bu bardaklardan sadece birinin içinde mama var. Prens’in görevi içinde mama olan bardağı bulmak, ve önünde sessizce oturarak doğru bardağın açılmasını beklemek.
Oyun böyle birkaç cümle ile özetlenince kolay görünüyor.
Peki Prens bu oyunu oynarken zekasını kullanıyor mu? Yoruluyor mu? Mutlu oluyor mu? Sahibiyle olan bağını geliştiriyor mu?
Köpeğinize öğreteceğiniz tüm oyunlarda kendinize bu soruları sorun. Eğer sorulara olumlu yanıt verebiliyorsanız, istediğiniz oyunu köpeğinize öğretebilirsiniz.
Zeka konusundan başlayalım.  Öncelikle cavalier king charles ırkı köpekler zeka seviyeleri olarak çok da üst basamaklarda değiller. Ancak sahiplerini mutlu etmek onlar için birincil öncelik ve bu öncelik mama ile desteklendiğinde harika sonuçlar veriyor. Bu durum hemen hemen bütün iştahlı köpekler için geçerli. (Beagle, Labrador Retriever, Cocker Spaniel, Pug, Golden Retriever…vs) Oyun aynı zamanda Prens’in genlerinde var olan müthiş koku alma duyusunu da geliştirir nitelikte. Doğru bardağı bul. Bu iş için burnunu kullan!
Köpeğinizin yorulması için illa ki koşması, atlayıp zıplaması mı lazım? Cevap: Kocaman bir “Hayır”
Siz bütün gün bilgisayarınızın başında hesap kitap yaparken, yoğun stres altında çalışırken (bir adım bile atmadan) yorulmuyor musunuz? Elbette ki yoruluyorsunuz. Beyin vücudun en yüksek enerji harcayan organıdır. Bu durum sizde de, köpeğinizde de aynıdır. Şaşırabilirsiniz ancak en fazla kilo kaybettiren spor dalı satrançtır. Köpeğiniz zeka oyunları oynadığında yorulur.
Köpeğiniz oyun oynadığında mutlu oluyor mu? Kesinlikle “Evet” Herşeyden önce sahibi onunla ilgileniyor. Bir işe yarıyor. Ve yaptığı iş neticesinde ödülüne kavuşuyor. Mutluluğunu kuyruğunu sallayarak size gösteriyor. Mutlu bir kuyruk… Paha biçilemez bir görüntü.
Köpeğinizle bağınızı geliştirdiğiniz en önemli aktivite yürüyüştür. İkinci aktivite ise oyunlardır. Oyunlar köpeğinizin düşünce yapısını anlamanızı sağlar. Ayrıca onun size olan güvenini geliştirir.
Peki… Bu oyunu öğretmek kolay mı? Köpeğinizin oyunu anlaması kolay mı?

Öncelikle köpeğinizin böyle kompleks bir oyunu oynayabilmesi için oyundaki bütün adımları bilmesi gerekiyor.  Tabi ki burada iş size düşüyor. Ona adım adım tüm oyunu anlatmalısınız. Sonra bunları bir araya getirmek yine sizin işiniz. Her köpeğin algılayış biçimi farklı. Bu sebeple ben kendi yöntemimden bahsetmeyeceğim. Ancak şunu söylemeliyim ki, kesinlikle pozitif eğitimle oyun öğretmelisiniz. Ceza yöntemini kullanırsanız bunun ismi oyun falan değil, işkencedir.

Oyun Videosu:

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Köpek Ritüelleri ve Tasmaya Alıştırma

Prens ile yaklaşık 1,5 yıl boyunca tasma takılması konusunda problemler yaşadık. Tasmayı gördüğü anda kaçıyor, belki de bunu bir oyun olarak görüyor, onu evde bir köşede yakalayıncaya kadar tasmayı takamıyorduk. Akşam yürüyüşlerimizden önce bu durum o kadar da problem olmuyordu. Ne de olsa yürüyüşe çıkmak için bolca vaktimiz vardı. Ama sabahları sözkonusu kovalamacalar tam bir işkenceye dönüşüyordu. Sabahın altı buçuğunda evde koşturan ve koşarken de havlayan bir köpek... Hem sizin için, hem de komşularınız için ömür törpüsü...
Açıkçası Prens eve gelmeden önce köpek psikolojisi konusunda hiçbirşey bilmiyorduk ve bu sebeple daha bebekken tasmayla onun peşinden koşturarak hem yaptığı şeyin doğru olduğunu düşünmesini sağladık hem de bu davranışı pekiştirmiş olduk.
Bir köpek sahibi olarak 2 yılda öğrendiğim en önemli bilgi köpek eğitiminde “tutarlı davranışın önemi” oldu. Eğer siz bir şeyi hep aynı şekilde yaparsanız köpeğinizin bunun nedenini anlamasa da “sürekli olarak yaptığı bu şey” onun “ritüeli” olur ve köpekler ritüelleri severler. Aslında köpekler ve ritüeller arasındaki ilişkinin sevgi olarak açıklanması yani sevgiye dayanması çok da doğru değildir. Bana göre bu daha çok “kendini güvende hissetmekle” alakalıdır.
Köpekler A dan sonra B nin geleceğini bildiklerinde çok daha güzel bir zihin yapısında olurlar. Aynı zamanda hayattaki belirsizlerden uzaklaşırlar. Örnek vermek gerekirse, eğer köpeğinize her yürüyüşten sonra mamasını verirseniz belli bir süre sonra eve geldiğinizde peşinizde koşturmaya ve belki de mama kabının önünde beklemeye başlayacaktır. Bu gerçekten çok güzel bir olaydır. Hem sizin hem de köpeğiniz için mükemmel bir yakınlaşmadır.
Başka bir örnek vermek gerekirse, eğer her yürüyüşten sonra eve geldiğinizde köpeğinizin ayaklarını temizliyorsanız, bir süre sonra köpeğiniz sizin ayaklarını silmenizi bekleyecektir ve eve girmeyecektir. Sürekli tekrarlarla istediğiniz davranışları pekiştirmek ve istemediğiniz davranışları ortadan kaldırmak tamamen sizin elinizdedir. İşte köpeğinizle olan ilişkinizde en güzel şey de budur!
İşte bu ritüellerin farkına vardığımda Prens ile tasma takma sorununu nasıl çözeceğimi bulmuştum:
     1) Öncelikle ben onun peşinden koşturmamalıyım, o bana gelmeli. Çünkü dışarıdayken onun tasmasını çözdüğümde peşinden koşturursam dakikalarca o tasmayı takamayabilirim. Ya da sabahları benden kaçabilir, havlayabilir ve komşularımızı uyandırabilir. Bu sebeple önce onu çağırmalıyım, bana geldiğinde onu sevmeliyim ya da ödül vermeliyim. Bu sırada tasmam yanımda olmalı. Onu bir yandan severken diğer yandan tasmayı takmalıyım ve yine sevmeli ya da ödül vermeliyim.
      2) Tasmayı korkulacak, kaçılacak bir obje olmaktan çıkarmalıyım. Belki de onun tasmayı koklamasını sağlamalı, ya da tasmanın üzerine ve etrafına küçük ödül bisküvileri koymalıyım. Tasma onun için hayatın bir parçası olmalı. 
      3) Artık tasmadan rahatsız olmuyorsa, adını çağırdığımda geliyorsa ve geldiği zaman tasmasını kolaylıkla takabiliyorsam bu tasma takma işini hep aynı şekilde yapmalıyım ki ritüele dönüşsün. Ayrıca sadece benim böyle yapmam yetmez. Tüm aile fertleri tasmayı bu şekilde takmalı ki köpeğimin aklı karışmasın.

Ben Prens ile tasma takma problemini işte böyle aştım. Tasma takılması artık hem onun için hem de benim için bir ritüel. Geliyor, tasmasını takıyorum, onu seviyorum ve yürüyüşe çıkıyoruz. Tam da olması gerektiği gibi. Güvenerek, sevgi dolu, kolayca...

Ve biraz esprili bir şekilde tasma takma ritüelimiz: